3 Ağustos 2007 Cuma

ÜÇÜNCÜ SAYFA

Körfez boyu sıralanmış evlerin hemen önünde uzanan sık çam ağaçları mavi ve yeşilin ahenkli uyumuna ortaklık ederken, ağaçların hemen bitiminde beliriveren deniz evlerle arasında en fazla iki yüz metre mesafesini koruyordu. Çoğunluğu sessiz ve sahiplerinin varlığıyla daha aydınlanmamış evlerin arasında bir tanesinin bahçesinden kahkahalar, konuşmalar, yükseliyor, yuvarlak masanın etrafında oturmuş altı kişi, çeşitli yemeklerle donattıkları masada, içkilerini yudumluyorlardı. O muhteşem gecede o ev, o masa ve o altı kişi, ayın gökyüzünde parlaması gibi karanlığın ortasında parlıyordu.

Kolunu kaldırdı bir tanesi ve uzaktaki yatı işaret ederek bağırdı.

“Heey, şu karşıdaki yatın ismine bakar mısınız”

Herkes kafasını yatın olduğu yöne doğru çevirdi. Gaye devam etti.

“Dolunay yazısını gördünüz mü? Yatın ismi dolunay, tepemize bakınız, dolunay, inanmıyorum vallahi bu işte bir şey yoksa ne olayım. Gökte dolunay, yatın ismi dolunay bana sorarsanız bu bize gizli bir işaret”

Giz dolu ve esrarengiz bir ton yüklediği sesinin ardından kahkahalar yükseldi masada. Ömer, kolunu uzattı ve hemen yanında oturan Gaye’nin yanağından bir makas aldı.

Hiç yorum yok: